BOŞANMA HALİNDE ŞİRKET HİSSELERİNİN EŞLERİN MALVARLIĞINA ETKİSİ
Evlilik birliğinin sona ermesi sonucunda, eşlerin malvarlığı tabi oldukları rejime göre tasfiye edilmektedir. İşbu malvarlığı içerisinde kimi zaman şirket hisseleri/payları yer almakta olup ilgili yazımız ile sizlere tasfiye ile şirket hisselerinin akıbetinden bahsedeceğiz.
Öncelikle belirtmek gerekir ki, eşlerden birinin şirket üzerinde sahip olduğu payı ister edinilmiş mallara katılma rejiminin başlamasından önce ister rejimin devamı sırasında edinilmiş olsun, eşlerin mal rejiminin tasfiyesinde bu paylardan kaynaklanan edimler üzerinde katılma alacağı talebinde bulunmaları olasıdır.
Yasal mal rejimi alanında adeta devrim niteliğinde olan, 1 Ocak 2002 yılında yürürlüğe giren 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (“TMK”) ile birlikte yasal mal rejimi olarak edinilmiş mallara katılma rejimi kabul edilmiştir.
Edinilmiş mallara katılma rejimi TMK’nın 219. Maddesi ile aşağıdaki şekilde açıklanmıştır:
TMK Madde 219- “Edinilmiş mal, her eşin bu mal rejiminin devamı süresince karşılığını vererek elde ettiği malvarlığı değerleridir.
Bir eşin edinilmiş malları özellikle şunlardır:
1. Çalışmasının karşılığı olan edinimler,
2. Sosyal güvenlik veya sosyal yardım kurum ve kuruluşlarının veya personele yardım amacı ile kurulan sandık ve benzerlerinin yaptığı ödemeler,
3. Çalışma gücünün kaybı nedeniyle ödenen tazminatlar,
4. Kişisel mallarının gelirleri,
5. Edinilmiş malların yerine geçen değerler.”
Yukarıdaki maddede bahsi geçen kişisel mal tanımı ise aynı kanunun 220. maddesi ile aşağıdaki şekilde açıklanmıştır:
TMK Madde 220- “Aşağıda sayılanlar, kanun gereğince kişisel maldır:
1. Eşlerden birinin yalnız kişisel kullanımına yarayan eşya,
2. Mal rejiminin başlangıcında eşlerden birine ait bulunan veya bir eşin sonradan miras yoluyla ya da herhangi bir şekilde karşılıksız kazanma yoluyla elde ettiği malvarlığı değerleri,
3. Manevî tazminat alacakları,
4. Kişisel mallar yerine geçen değerler.”
İlgili maddeden açıkça anlaşıldığı üzere, mal rejiminin başlangıcında eşlerden birine ait bulunan veya bir eşin sonradan miras yoluyla ya da herhangi bir şekilde karşılıksız kazanma yoluyla elde ettiği şirket hisseleri kişisel mal grubundadır. –Bununla birlikte, 1 Ocak 2002 tarihinden önce evlilik birliği içerisinde elde edilen şirket hisseleri, kişisel malvarlığı olarak kabul edilmekte olup işbu yazımızın konusunu oluşturmamaktadır.- Ancak boşanma durumunda, şirket hisseleri değil şirket hisselerinin değerleri gündeme gelmekte olup işbu hisse değerleri paylaşıma tabi tutulmaktadır. Zira TMK 219 uyarınca, kişisel malların gelirleri edinilmiş mallar rejimi kapsamında kabul edilmektedir.
Mal rejimi tasfiyesinde şirket hisseleri konusunda, Yargıtay daha önceki içtihatlarında şirket kar payı ve işbu kar payının sermaye artırımına ilave edilip edilmediği hususunun araştırılarak sonuca gidilmesi gerektiğini belirtmekte iken, son tarihli kararlarında görüş değiştirmiştir. Bunun sebebi, edinilmiş mallara katılma rejiminin tasfiyesi ile ilgili uyuşmazlıkların çözümünde Türk Medeni Kanunu’nun yetersiz gelmesidir. Zira şirket hisseleri konusunda, şirketin kuruluş tarihinin evlilik öncesi olup olmadığı, evlilik tarihinden sonra ise işbu şirket hisselerinin nasıl edinildiğinin tespit edilmesi gerektiği kadar; şirketin mal rejiminin sona erdiği andaki durumu, şirketin faaliyet gösterdiği sektörün konumu, büyüklüğü, büyüme hızı, şirketin değerlendirme anındaki kazançları ve Şirket Değerleme yöntemi kapsamındaki diğer birçok özelliği Türk Ticaret Kanunu ve ilgili kanunlar ile birlikte tespit edilebilecektir. –Konuya ilişkin olarak, içtihat görüşünün somutlaştırılması amacıyla her iki görüşe ait Yargıtay kararı incelemeniz üzere yazımızın sonunda yer almaktadır.- Kısacası, Yüksek Mahkeme içtihatları doğrultusunda, edinilmiş malların tasfiyesinde, şirketin dava konusu olması durumunda, bu konunun çözümlenmesinde farklı hukuk dallarından faydalanılarak kapsamlı bir araştırma yapılması, son zamanlardaki benimsenen görüştür.
Türk Medeni Kanunu açısından incelendiğinde, şirket hisselerinin bedelinin evlilik öncesinde ödenmiş olması durumunda ilgili hisselerin, hisse sahibi eşin kişisel malvarlığı içerisinde yer aldığı ve tasfiyeye tabi tutulamayacağı kuşkusuzdur. Fakat TMK 219/4 uyarınca “kişisel malların gelirleri” edinilmiş mallar rejimine tabi olup evlilik birliği içerisinde şirket hisselerinden elde edilen gelirler şirket değerleme yöntemi kapsamında paylaşıma tabi tutulacaktır. Şirket hisse bedelinin evlilik birliği içerisinde ödenmiş olması durumunda ise, aksi ispatlanmadığı sürece işbu hisselerin değerleri edinilmiş mallar kapsamındadır. Lakin sona eren ortaklığın tasfiyesi durumunda elde edilen “tasfiye payı”, TMK 219/4’te belirtilen gelir niteliğinde olmayıp; payın yerine geçen “ikame değer” niteliğindedir. (Acabey, 509) Bu nedenle, kişisel mal grubunda yer alan ortaklık payının tasfiyesi sonucu doğan “tasfiye payı” da kişisel mal sayılmakta olup eşin bu pay üzerinde herhangi bir alacak hakkı yoktur.
Bununla birlikte, TMK madde 227 uyarınca “Eşlerden biri diğerine ait bir malın edinilmesine, iyileştirilmesine veya korunmasına hiç ya da uygun bir karşılık almaksızın katkıda bulunmuşsa, tasfiye sırasında bu malda ortaya çıkan değer artışı için katkısı oranında alacak hakkına sahip olur ve bu alacak o malın tasfiye sırasındaki değerine göre hesaplanır; bir değer kaybı söz konusu olduğunda katkının başlangıçtaki değeri esas alınır.” denilmektedir. Bu alacak hakkı, 1 Ocak 2002 tarihinde yapılan değişiklik ile eşlere tanınan yeni bir alacak kalemidir. İlgili hüküm uyarınca, eşlerden birine ait olan şirket üzerinde diğer eş bu şirketin edinilmesine, iyileştirilmesine veya korunmasına katkıda bulunmuş ise mal rejimi tasfiyesinde işbu değer artış alacağını talep edebilecektir. Fakat dikkat edilmesi gereken husus, kanun koyucu katılma alacağından farklı olarak değer artış payı alacağında, talep eden eşe ispat külfeti yüklemiştir. Bu durumda, sağladığı katkılardan dolayı şirkette değer artışı meydana geldiğini iddia eden eşin, değer artış alacağını talep edebilmesi için şirkete sağladığı katkıyı ispat etmesi gerekecektir.
Sonuç olarak, 4721 sayılı TMK’nın yürürlüğe girdiği 01.01.2002 tarihine kadar mal ayrılığı (743 sayılı TMK madde 170) ilkesi esas iken; 01.01.2002 tarihinden sonra edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir. Bu durumda, mal rejiminin tasfiyesi mevzubahis ise, şirket hisselerinin edinildiği dönemin mal ayrılığı rejimine mi yoksa edinilmiş mallara katılma rejimine mi tabi olduğu incelenmesi gereken ilk husustur. Şirket hisseleri, edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerli olduğu dönemde elde edilmiş ise; şirket hisse değerlerinin tespiti gündeme gelecektir. Yukarıda bahsetmiş olduğumuz üzere, güncel tarihli Yargıtay kararlarında, şirket hisse değerleri tespit edilirken Ticaret Hukuku gibi yardımcı hukuk dallarından faydalanılması ve şirket değerleme yöntemi ile kapsamlı bir inceleme yapılması gerektiği yönünde hükümler kurulmuştur.
- Yargıtay’ın uygulaması hakkında fikriniz olması açısından konu ile ilgili gerek yeni uygulama (Şirketin mal rejiminin sona erdiği andaki durumu, şirketin faaliyet gösterdiği sektörün konumu, büyüklüğü, büyüme hızı, şirketin değerlendirme anındaki kazançları ve Şirket Değerleme yöntemi ile hisse değerinin tespit edilmesi) gerekse de eski uygulama ile tespit edilen şirket hisse değerlerine yönelik emsal kararlar aşağıdadır:
T.C.
YARGITAY
8. Hukuk Dairesi
Esas No : 2015/6299
Karar No : 2016/15819
Karar Tarihi : 21.11.2016
Kadriye S. ile Ferruh S. aralarındaki katılma alacağı davasının kabulüne dair Antalya 5. Aile Mahkemesi’nden verilen 1119/1051 sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davalı vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü:
Karar: Davacı Kadriye S. vekili, evlilik birliği içinde edinilen şirket nedeniyle 5.000,00 TL alacağın davalıdan alınarak davacıya verilmesini talep ve dava etmiş, 15.07.2013 tarihli ıslah dilekçesi ile talep miktarını artırarak 44.656,69 TL alacağın davalıdan alınarak davacıya verilmesini talep etmiştir.
Davalı Ferruh S. vekili davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kabulü ile, 68.982,065 TL alacağın davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir. Hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Maddi olayları ileri sürmek taraflara, hukuki nitelendirme yapmak ve uygulanacak kanun maddelerini belirlemek hakime aittir (6100 sayılı HMK m. 33). İddianın ileri sürülüş şekline göre dava, artık değere katılma alacağı isteğine ilişkindir.
Mal rejiminin devamı süresince, bir eşin sahip olduğu edinilmiş malda, diğer eşin artık değerin yarısı oranında katılma alacak hakkı vardır. Artık değere katılma alacağı; eklenecek değerlerden (TMK m. 229) ve denkleştirmeden (TMK m. 230) elde edilen miktarlar da dahil olmak üzere, eşin edinilmiş mallarının (TMK m. 219) toplam değerinden, bu mallara ilişkin borçlar çıktıktan sonra kalan artık değerin (TMK m. 231) yarısı üzerindeki diğer eşin alacak hakkıdır (TMK m. 236/1). Katılma alacağı Yasa’dan kaynaklanan bir hak olup, bu hakkı talep eden eşin gelirinin olmasına veya söz konusu mal varlığının edinilmesine, iyileştirilmesine ya da korunmasına katkıda bulunulmasına gerek yoktur.
Belirli bir malın eşlerden birine ait olduğunu iddia eden kimse, iddiasını ispat etmekle yükümlüdür. Eşlerden hangisine ait olduğu ispat edilemeyen mallar onların paylı mülkiyetinde sayılır. Bir eşin bütün malları, aksi ispat edilinceye kadar edinilmiş mal olarak kabul edilir (TMK m. 222).
Artık değere katılma alacak miktarı hesaplanırken, eşlerin mallarının, mal rejiminin sona ermesi anındaki durumlarına (nitelik, seviye,yaş, vs.) göre, ancak tasfiye tarihindeki sürüm (rayiç) değerleri esas alınır (TMK m. 227/1, 228/1, 232 ve 235/1, 239/1). Yargıtay’ın ve Dairemiz’in uygulamalarına göre, tasfiye tarihi karar tarihidir. Buna göre, tasfiyeye konu şirketin mal rejiminin sona erdiği andaki durumu esas alınarak, tasfiye (karar)tarihindeki sürüm (rayiç) değeri belirlenmelidir.
Şirketin mal rejiminin sona erdiği andaki durumu; o tarihteki ekonominin genel gidişatı, şirketin faaliyet gösterdiği sektörün konumu, büyüklüğü ve büyüme hızı, tasfiyeye konu şirketin bilanço değerleri, şirketin kullandığı teknoloji, makina ve tesisatın durumu ile araştırma geliştirme faaliyetleri (ARGE), ürettiği hizmet ve ürünleri pazarlama ile rekabet gücü, müşteri portföyü, organizasyonu ile yönetim kadrosu büyüme potansiyeli, şirketin değerlendirme anındaki satışlarına, kazançlarına, siparişlerine, nakit akışlarına ve finansal durumuna göre geleceğe ilişkin tahminler, kar dağıtım politikası, gelecekte planlanan sabit kıymet yatırımları, stratejisi, ekonominin genel arz ve talep kuralları göz önünde bulundurularak belirlenir.
Bundan sonra, yukarda açıklanan yöntem ve kriterlere göre, dava konusu şirketin mal rejimin sona erdiği tarih itibarıyla belirlenen değeri, TÜFE (Tüketici Fiyat Endeksi) göz önünde bulundurularak tasfiye (karar) tarihindeki sürüm değeri belirlenmelidir.
Yukarıdaki değer tespiti, belirleme ve hesaplamaların yapılabilmesi gerek görülürse konusunun uzmanı bilirkişi veya bilirkişilerden de yardım alınmalıdır.
Somut olaya gelince; eşler, 18.05.2009 tarihinde evlenmiş, 04.07.2011 tarihinde açılan boşanma davasının kabulüne ilişkin hükmün, kesinleşmesiyle boşanmışlardır. Mal rejimi boşanma davasının açıldığı tarih itibarıyla sona ermiştir (TMK m. 225/son). Sözleşmeyle başka mal rejiminin seçildiği ileri sürülmediğinden evlilik tarihinden mal rejiminin sona erdiği tarihe kadar edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir (4722 sayılı yasanın m. 10, TMK m. 202/1). Tasfiyeye konu … Sigorta ve Aracılık Hizmetleri Limited Şirketi eşler arasında edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerli olduğu 13.10.2009 tarihinde, 300 pay ve 30.000 sermayeli olarak, kurulmuş, 297 payı davalı …’e 3 payı ise davacı …’e aittir. Mal rejiminin tasfiyesinde eşlerin bağlı bulunduğu rejime ilişkin hükümler uygulanır (TMK m. 179).
Yukarda açıklanan yasal düzenleme ve ilkeler uyarınca yapılan incelemede;
Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; davacı vekili dava dilekçesinde dava değerini belirtmediği, 22.02.2012 tarihli açıklama dilekçesinde talep miktarını 5.000,00 TL olarak belirterek, nispi harcını tamamladığı; 15.07.2013 tarihinde verilen ilk ıslah dilekçesi ile talep miktarını toplam 44.656,69 TL olarak belirttiği ve nispi harcını tamamladığı, daha sonra verilen 02.06.2014 tarihli dilekçe ile talep miktarı toplam 83.682,06 TL olarak belirtildiği ve nispi harcın tamamlandığı; davacı vekili son olarak verdiği 02.10.2014 tarihli dilekçe ile de talep miktarını toplam 68.982,065 TL olarak belirttiği ve nispi harcını tamamladığı; Mahkemenin de 02.10.2014 tarihli dilekçede belirtilen miktarı esas alarak davanın kabulüne karar verdiği anlaşılmıştır.
Hakim, tarafların talep sonucu ile bağlı olup, talepten fazlasına veya başka bir şeye karar veremez (HMK m. 26).
Öncelikle, hukukumuzda ıslah HMK 176. maddesi ve devamında düzenlenmiştir. Taraflardan her biri, tahkikatın sona ermesine kadar, yapmış olduğu usul işlemlerini kısmen veya tamamen ıslah edebilir ve aynı davada taraflar ancak bir kez ıslah yoluna başvurabilir (HMK m. 176, 177/1). Somut olayda, davacı vekili 15.07.2013 tarihli ilk ıslah dilekçesi ile talep miktarını arttırarak davayı ıslah etmiş, sonradan düzenlenen bilirkişi raporlarına göre 02.06.2014 ve 02.10.2014 tarihli ikinci ve hatta üçüncü kez gerçekleştirilen ıslah işlemlerine itibar edilmeksizin sonuca gidilmesi gerektiğinin gözetilmemesi hatalı olmuştur.
Diğer yandan, hükme esas alınan 29.09.2014 tarihli hesap bilirkişisi raporunda ve hesap raporuna dayanak yapılan 15.05.2014 tarihli mali raporda sadece öz sermaye değerinin ve boşanma dava tarihinden sonraki özvarlıkların dikkate alınarak hesaplama yapıldığı, raporların bu hali ile hükme esas almak için yeterli olmadığı anlaşılmıştır. Buna göre, mahkemece, Dairemiz’in yukarda açıklanan ilke ve uygulamalarındaki yöntem ve kriterlere göre, dava konusu şirketin mal rejiminin sona erdiği tarih itibarıyla belirlenen değeri, TÜFE (Tüketici Fiyat Endeksi) göz önünde bulundurularak tasfiye (karar) tarihindeki sürüm değeri dikkate alınarak sonuca gidilmesi gerekirken, yeterli olmayan bilirkişi raporları hükme esas alınarak karar verilmesi hatalı olmuş, bozmayı gerektirmiştir.
Temyiz edilen hükmün yukarda gösterilen sebeplerle 6100 sayılı HMK’nun Geçici 3.maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA; HUMK’nun 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve 1.178,00 TL peşin harcın istek halinde temyiz eden davalıya iadesine, 21.11.2016 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
8. Hukuk Dairesi
Esas No : 2013/16341
Karar No : 2016/1094
Karar Tarihi : 20.01.2015
H.D. ile E.T. aralarındaki katkı payı alacağı-katılma alacağı davasının kısmen kabulüne ve kısmen reddine dair İzmir 6. Aile Mahkemesi’nden verilen 17.06.2013 gün ve 455/458 sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili ile davalı vekili taraflarından süresinde istenilmiş olmakla? dosya incelendi, gereği düşünüldü:
Karar: Davacı vekili, tarafların 1989 yılında evlendiklerini, evlilik birliği içerisinde edinilen taşınmazlar, araçlar ve C. Pazarlama Ltd. Şti’nin gelirleri üzerinde 1/2 oranında tasfiye alacağı bulunduğunu ileri sürerek taşınmaz, şirket payı ve araçların edinilmesine yapılan katkı nedeniyle 2.000 TL şirket gelirinin edinilmiş mal olması nedeniyle 8.000 TL olmak üzere toplam 10.000 TL alacağın yasal faiziyle birlikte davalıdan alınmasına karar verilmesini istemiş, harcını yatırmak suretiyle verdiği 19.04.2012 tarihli ıslah dilekçesinde 108 parsel yönünden 98.000 TL şirket gelirlerinden dolayı 64.000 TL olmak üzere toplam 162.000 TL katkı payı alacağının ıslah tarihinden geçerli yasal faiziyle birlikte davalı taraftan alınmasını istemiş, feragat yetkisi bulunan davacı vekili 16.06.2011 tarihli dilekçesinde araçlara ilişkin talepten feragat ettiklerini bildirmiştir.
Davalı vekili, davacının ev hanımı olup düzenli bir geliri bulunmadığından katkısının söz konusu olamayacağını, dava konusu şirketin 1990 yılında vekil edenin babasıyla ortak olarak kurulduğunu, tasfiyeye dahil edilemeyeceğini açıklayarak davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kısmen kabulüne, şirketin dönem karları üzerinden belirlenen 62.000 TL katılma alacağının karar tarihinden geçerli yasal faiziyle birlikte davalıdan alınmasına, taşınmaza yönelik davanın reddine karar verilmesi üzerine? hüküm, davacı vekili ile katılma yoluyla davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Taraflar, 10.06.1989 tarihinde evlenmişler, 27.08.2009 tarihinde açılan boşanma davasının kabulüne ilişkin hükmün 10.06.2010 tarihinde kesinleşmesi üzerine boşanmışlardır. 4722 sayılı Kanun’un 10. maddesi uyarınca eşler bir yıllık yasal süre içerisinde başka bir mal rejimini seçtiklerini ileri sürmediklerine göre, eşler arasında evlilik tarihinden 4721 sayılı TMK’nun yürürlüğe girdiği 01.01.2002 tarihine kadar 743 sayılı TKM’nin 170. maddesi uyarınca mal ayrılığı, bu tarihten boşanma davasının açıldığı 27.08.2009 tarihine kadar ise, yasal edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir (TMK. m.202,). Eşler arasındaki mal rejimi TMK’nun 225/2.maddesi uyarınca boşanma davasının açıldığı tarihte sona ermiştir. Uyuşmazlık konusu 108 parsel, 26.08.1999 tarihinde pay satışı nedeniyle 1/2 oranında davalı adına tescil edilmiş, davaya konu C. Pazarlama Ltd. Şti. 19.11.1990 tarihinde %50 ortaklık paylı olarak kurulmuştur.
Dava? şirket geliri ile taşınmaz yönünden 4721 sayılı TMK.nun 202 ve devamı maddeleri gereğince yasal mal rejimi olan edinilmiş mallara katılma rejiminden kaynaklanan ve TMK’nun 231, 232, 235 ve 236. maddeleri gereğince açılan katılma alacağı isteğine ilişkindir. Mahkemece yazılı gerekçelerle davanın kısmen kabulüne kısmen reddine karar verilmiş ise de yapılan araştırma ve inceleme karar vermeye yeterli değildir. Dosyadaki bilgi ve belgelerden davalı ile babası tarafından %50 paylı olarak kurulan C. Ltd. Şti’nin kuruluş ve sermayesine, dava konusu tarla niteliğindeki 108 parselin alınmasına davacının kişisel mallarıyla her hangi bir katkıda bulunmadığı anlaşıldığından davacının katkı payı alacağına yönelik davasının reddine karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Davacı vekili, şirketin edinilmiş mallara katılma rejimi döneminde davalının payına düşen gelirden kaynaklanan katılma alacağı bulunduğunu, tarla niteliğindeki 108 parsel yönünden ise? 2002-2005 yıllarında taşınmaz üzerine yapılan ve lokanta olarak işletilen muhdesat niteliğindeki binalardan kaynaklanan katılma alacağı bulunduğunu ileri sürerek istekte bulunmuştur. Evlilik birliği içerisinde yapıldığı anlaşılan ve davalının kişisel malı ile yapıldığı ileri sürülmeyen muhdesatın edinilmiş mal olduğu hususunda duraksamamak gerekir. Mahkemece, anılan hususlar nazara alınmadan eksik araştırma ile 108 parsel yönünden davanın reddine karar verilmiş olması doğru görülmemiştir.
Bundan ayrı? dava konusu şirketin edinilmiş mallara katılma rejimi döneminde 01.01.2002-19.09.2009 tarihleri arasındaki, dönem net zararları mahsup edildikten sonra şirketin sermayesi, geçmiş yıl karları ile kar yedekleri üzerinden davalının pay oranı dikkate alınarak davacının katılma alacağı belirlenmiş ise de, bahse konu dönem içerisinde her yıl için sermaye artırımı yapılıp yapılmadığı, kar payının sermayeye ilave edilip-edilmediği, şirket bilançosuna göre, dağıtıma esas karın mevcut bulunup-bulunmadığı, kar payının yatırıma dönüştürülüp-dönüştürülmediği, sermaye artırımı yapılmış ise edinilmiş mallardan karşılanıp-karşılanmadığı usulüne uygun olarak araştırılmamış, şirket bilançosunun kar dağıtımına esas olan aktif varlıkları belirlenmemiş, gerektiği takdirde konusunda uzman bilirkişi kurulundan denetime açık rapor alınarak mal rejiminin tasfiyesine esas alacak gereği gibi belirlenmemiştir.
Kabule göre de? bilirkişi raporunda şirketin aktif mal varlığı üzerinde davacının 65.410 TL katılma alacağı olduğu bildirilmiş, davacı vekili harcını yatırmak suretiyle verdiği ıslah dilekçesiyle dava dilekçesinde yazılı 2.000 TL.na 62.000 TL ilave etmek suretiyle toplam talep miktarını 64.000 TL’na yükseltmiştir. Davacı vekili, talebini 64.000 TL’na çıkarmış ve harcını yatırmış olmasına karşılık mahkemece, dava dilekçesinde yazılı miktar gözden kaçırılarak yazılı şekilde 62.000 TL alacağa hükmedilmesi de isabetli olmamıştır.
Davacı vekili ile davalı vekilinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle 6100 sayılı HMK’nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’nun 428.maddesi uyarınca yerel mahkeme hükmünün BOZULMASINA, taraflarca HUMK.nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK.nun 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve 4.236,00 TL peşin harcın istek halinde davacı ve davalıya ayrı ayrı iadelerine, 20.01.2015 tarihinde oybirliği ile karar verildi.