COVİD-19 ve AKLA GELEN HUKUKİ SORULAR
Geçtiğimiz 2019 yılı Aralık ayından beri ve fakat ülkemizde son 1 aydır gündemde olan Covid-19 yani Koronavirüs, Çin’in Wuhan şehrinde ilk kez ortaya çıkmış ve akabinde hızlı bir şekilde global bir salgın hastalık haline gelmiştir. 2 Mart 2020 tarihinde Dünya Sağlık Örgütü (“DSÖ”) tarafından küresel risk seviyesi “yüksekten”, “çok yüksek” seviyesine çıkartılmış ve 11 Mart 2020 tarihinde ise salgının öngörülemez yayılımından dolayı “pandemi” olarak ilan edilmiştir.
Ülkeler ise her ne kadar hastalıktan haberdar olsa da belki ciddiye almadıklarından belki de kendilerinin bu derece etkilenmeyeceğinden zamanında önlemlerini alamamış ve hazırlıksız yakalanmıştır. Daha sonrasında ise sair ülkelerde yaşanan sayıca çok, acı kayıplar tüm ülkeleri tedbir almaya teşvik etmiş; kimi ülkeler sokağa çıkma yasağı getirmiş kimi ülkeler ise hastalığın yayılmaması amacıyla önlemler almıştır.
Sonuç itibariyle, ülkemizin de etkilendiği işbu salgın hastalık nedeniyle, global iş hayatı üzerinde olumsuz etkiler mevcudiyet bulmuş, ticari ilişkilerin akıbeti bilinmez olmuş, işveren-işçi ne yapacağını şaşırmış; kısacası bir bilinmezlik doğmuştur. Bilinmezliklerin kesin cevabının var olmamasının yanı sıra hazırladığımız bu yazımız ile siz değerli okuyucularımızın aklına takılan soruları bir nebze olsun cevaplamaya çalıştık.
- Covid-19 – Ticari Hayata Etkisi
Ekonomik olarak durgunluk yaşadığımız ve nakit akışının halihazırda az olduğu işbu dönemlerde yaşanılan salgın, öncelikle ticari ilişki taraflarını endişeye düşürdü. Akla gelen ilk sorular sözleşmeden doğan edimlerin yerine nasıl getirileceği, temerrüde düşülmeden ödemelerin nasıl yapılacağı, Covid-19’un mücbir sebep sayılıp sayılmayacağı şeklinde sıralanabilir.
Yukarıda da değindiğimiz üzere Koronavirüs salgının global boyutlara ulaşması nedeniyle, ticari anlaşmaların ifasında yaşanacak imkansızlıklar, temerrüde düşmeler ve işbu durumların neticesinde meydana gelecek ekonomik buhranlar hepimizin aklını kurcalamaktadır.
Burada öncelikle verebileceğimiz tavsiye, taraflar arasında imzalanan sözleşmeler içerisinde mücbir sebep maddelerinin incelenmesi gerektiğidir. İlgili madde içeriğinde salgın hastalıklar, mücbir sebep olarak kabul ediliyorsa bu kapsamda bir değerlendirme yapılmalıdır. Peki sözleşme içeriğinde mücbir sebep halleri detaylandırılmamış ise ne yapacağız?
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 27.06.2018 tarihli ve 2017/1190 E., 2018/1259 K. sayılı ilamı tam olarak bu sorunun cevabını bizlere sunmakta olup ilgili karar içeriğinde salgın hastalıkların mücbir sebep kapsamında olduğu hüküm altına alınmıştır. Şöyle ki “Mücbir sebep, sorumlu veya borçlunun faaliyet ve işletmesi dışında meydana gelen genel bir davranış normunun veya borcun ihlaline mutlak ve kaçınılmaz bir şekilde yol açan, öngörülmesi ve karşı konulması mümkün olmayan olağanüstü bir olaydır (Eren, F.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2017,s. 582). Deprem, sel, yangın, salgın hastalık gibi doğal afetler mücbir sebep sayılır.”
Bu durumda, Türk hukuku ve Yüksek Mahkeme kararı doğrultusunda, borcun ifa edilmesini mutlak olarak engelleyen, öngörülemeyen ve tarafların karşı koyması mümkün olmayan salgın hastalık, mücbir sebep olarak nitelendirilebilecektir. Türk hukuku kapsamında mücbir sebep hali, sözleşmenin haklı nedenle fesih hallerinden biri olmakla birlikte kanunda açıkça bir düzenleme olmaması nedeniyle Yargıtay her bir davayı somut özelliklerine göre değerlendirmektedir. Koronavirüs salgını, DSÖ tarafından pandemi olarak ilan edilmiş ve hastalığın hızlı bir şekilde yayılarak artması nedeniyle çoğu ülke ağır tedbirler almak zorunda kalmıştır. Bu durumda, taraflar açısından kaçınılmaz olan ve öngörülmesi ve karşı konulması mümkün olmayan Koronavirüs salgını için borcun ifasını imkansız kılma hali her bir somut olayın özellikleri dikkate alınarak değerlendirilmeli ve ifa imkansızlığı hükümleri ancak bu şekilde uygulanmalıdır. Buna örnek olarak, ticari faaliyetlerin kapsamı, devletler tarafından alınan tedbirlerin tarafların ticari ilişkilerini etkileyip etkilemediği, taraflar açısından aşırı ifa güçlüğü veyahut ifa imkansızlığı halinin var olup olmadığı hususlarının değerlendirilmesi gerekmektedir.
Sonuç itibariyle, Türk hukukunda mücbir sebep halleri ile ilgili açık bir yasal düzenleme olmaması nedeniyle, Koronavirüsü salgını nedeniyle sözleşmeden doğan edimlerin yerine getirilememesi, ifa güçlüğü ve ifada gecikme hallerinin özel olarak her somut olaya farklı yorumlanması; ticari ilişkinin türü, tarafların ticari faaliyetlerinin konusu, sözleşme ifa yeri, devlet tarafından uygulanan tedbirlerin tarafların faaliyetleri üzerinde doğurduğu sonuçları gibi hususların her biri dikkate alınarak değerlendirme yapılması gerekmektedir.
- İşveren-işçi İlişkisine Yansımaları
Koronavirüs salgının ticari hayata yansımalarından sonra bir diğer en önemli mevzulardan olan işveren-işçi uyuşmazlıklarının da değerlendirilmesi gerektiği kanaatindeyiz. Zira, son günlerde İçişleri Bakanlığı tarafından yayımlanan genelge ile bir çok işyeri ve/veya işletme tedbir amaçlı işyerlerini kapatmak durumunda kalmış, kimi işyeri ise şirket içi karar ile önlem amaçlı evden çalışma politikası veyahut kısa çalışma politikası uygulamaya başlamıştır. Burada dikkat edilmesi gereken hususlar ise işçilere yıllık izin kullandırma hallerinin veyahut işçilerin ücretsiz izne çıkartılması hallerinin ne şekilde uygulanacağı, hangi hallerde haklı nedenle fesih şartlarının oluşacağı ve son olarak işyeri ve iş sağlığı yönünden işverenin sorumluluğunun neleri kapsayacağı tartışmalarıdır.
-Yıllık İzin Kullandırılması: Burada dikkat edilmesi gereken husus kimi işverenler tarafından çalışanlara ücretsiz izin verilip daha sonrasında bu izinler, yıllık izinden düşürülmektedir. Yapılan bu uygulama hukuka aykırı olup işçi tarafından haklı nedenle fesih şartlarını oluşturmaktadır. Bunun yanı sıra tedbir amaçlı olarak çalışanların bir kısmına yıllık ücretli izin kullandırılabilir ve hastalığın yayılması ihtimali azaltılmaya çalışabilir. İşveren yönetim hakkı çerçevesinde, yıllık izin kullandırılma dönemini belirleyebilir. Bu durumda, Koronavirüs salgını nedeniyle işverenlerin, çalışanlarının birikmiş yıllık izinlerini kullanması yönünde yazılı bildirimde bulunmasında herhangi bir sakınca bulunmamaktadır. Sonuç itibariyle çalışanların, işverenin yönetim hakkını kullanmayı istemesi durumunda iyiniyet kuralları çerçevesinde hareket etmeleri kamu sağlığı için gerekli olup çalışanlar gerek hastalığın yayılmasının gerekse de hastalıktan etkilenilmesinin önüne geçmek için işveren tarafından alınan usule ve yasaya uygun tedbirlere uymakla yükümlüdür.
-Ücretsiz İzin Kullandırılması: Ücretsiz izin uygulaması, İş Kanunumuzda yer almasa da Yargıtay kararlarında açıklanmış ve “tarafların ücretsiz izin konusunda anlaşmaları halinde ücretsiz izin süresince iş sözleşmesinin askıda kalacağı” esası uygulamada kabul edilmeye başlamıştır. Buradan yola çıkarak, iş sözleşmesinin askıda olduğu işbu dönemde çalışan çalışmayacak ve işveren de çalışana ücreti ödemeyecektir. Burada dikkat edilmesi gereken husus, işverenin tek taraflı olarak çalışanını ücretsiz izin kullanmaya zorlayamamasıdır. Zira, tek taraflı olarak ücretsiz izne çıkartılması geçersiz veya haksız fesih nedeni olacaktır. Yine dikkat edilmesi gereken bir diğer husus da çalışanın kendi kararı ile ücretsiz izne çıkmasının –ücretsiz yol izni ve analık izni dışında– mümkün olmadığıdır. Eğer ki, işçi ile işveren arasında yapılan iş sözleşmesinde veyahut işyeri için var olan toplu iş sözleşmesinde ücretsiz izne ilişkin düzenlemelere yer verilmişse; bu düzenlemeye uygun olarak ücretsiz izin kullanılabilecektir. Sonuç itibariyle, Koronavirüs salgını nedeniyle işverenin işyerini kapatmak durumunda kalması veyahut iş hacmini azımsanamayacak şekilde düşürmesi durumlarında ücretsiz izin uygulamasından faydalanılabilir. İşveren tarafından yapılan ücretsiz izin teklifinin 6 (altı) işgünü içerisinde çalışan tarafından onaylanması gerekmektedir. Aksi durumda işveren, yıllık izin veyahut evden çalışma uygulamalarına başvurmalıdır.
-Kısa Çalışma Yapılması: Bir işyerinde kısa çalışma ve kısa çalışma ödeneğinden bahsedebilmek için zorlayıcı sebeplerin, işyeri faaliyetini tamamen veya kısmen durduracak veyahut haftalık çalışma sürelerini geçici olarak azımsanamayacak ölçüde azaltacak nitelikte olması gerekmektedir. Gündemimizde olan Koronavirüs salgını nedeniyle de bir çok işyeri ve işletmenin faaliyetlerinin tamamen veya kısmen durduğu veyahut azımsanamayacak ölçüde azaldığı dikkate alındığında işverenlerin kısa çalışma yapılması uygulamasına geçmesi öneriler arasında verilebilir. İşveren, kısa çalışma talebini, derhal gerekçeleriyle birlikte Türkiye İş Kurumuna, varsa toplu iş sözleşmesi tarafı sendikaya bir yazı ile bildirir. Talebin uygun bulunması halinde işçilere kısa çalışma ödeneği ödenir ve işçilerin genel sağlık sigortası karşılanır. Dikkat edilmesi gereken husus kısa çalışma süresi Koronavirüs salgınının devam süresini ve her halükarda 3 (üç) ayı (Cumhurbaşkanı kararı ile 6 (altı) aya kadar uzatılabilir.) geçmemelidir.
-İş Sağlığı Sağlanması ve İş Kazası Değerlendirmesi: Bir diğer kafaları kurcalayan soru ise iş seyahatinde veyahut iş yerinde veyahut işin ifası sırasında çalışan, Koronavirüse yakalanılırsa iş kazası olarak değerlendirme yapılıp yapılmayacağıdır. Burada işverenlere düşen öncelikle, İş Sağlığı Güvenliği kurullarını acilen toplayarak gerek temizliğin nasıl sağlanacağı gerek Koronavirüs salgını belirtilerinin neler olduğu gerek Koronavirüsten korunma yollarının nasıl olduğu gibi hususlar hakkında çalışanların detaylıca bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesinin sağlanmasıdır. İşveren işyeri sağlığı ve güvenliği için gerekli tedbirleri almakla yükümlüdür. Bu süreçte işyeri içerisinde hekimlerin görevleri oldukça zorlaşacak olup çalışanların farkındalığı ile hastalığın yayılmasının önüne geçilmesi önem arz etmektedir. Konunun iş kazası olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceği hususunda ise geçmiş Yargıtay kararı emsal alınabilir. Yargıtay 21. Hukuk Dairesi’nin 15.04.2019 tarihli ve 2018/5018 E., 2019/2931 K. sayılı kararında kısaca, iş nedeniyle yapılan sefer sırasında domuz gribi sonucu meydana gelen ölüm, iş kazası olarak değerlendirilmiş ve Yerel Mahkeme kararı bozulmuştur. Güncel tarihli ve emsal Yargıtay kararından görüleceği üzere aradaki nedensellik bağının varlığı halinde Koronavirüsü salgını nedeniyle meydana gelebilecek bir ölüm, iş kazası olarak değerlendirilebilecektir.
-Son olarak hatırlatmakta fayda vardır ki İş Kanunu ilgili hükümleri uyarınca, çalışanın görüştüğü işveren veyahut başka bir işçi Koronavirüs salgın hastalığına yakalanırsa çalışan derhal fesih hakkını kullanabilecektir.
- Kişisel Verilerin Korunması Kapsamında
Değerlendirilmesinde fayda gördüğümüz bir diğer husus ise Koronavirüs salgını nedeniyle ziyaretçilere, aday çalışanlara, çalışanlara, taşeron çalışanlarına ve ilgili kişilere ait toplanan bilgilerin akıbetidir. Zira, veri sorumluları tarafından yukarıda değindiğimiz önlemlerin alınabilmesi amacıyla, ilgili kişilerin Koronavirüsten etkilenen ülkelere seyahat edip etmediği, sağlık verilerinin nasıl olduğu gibi kişisel bilgileri ve özel nitelikli kişisel bilgileri hakkında bilgi edinilmek istenebilir.
Tüm bu süreçte Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’nun kapsamı ve amacı doğrultusunda, verilerin işlenmesine yönelik Kanunda ve ilgili yönetmeliklerde belirtilen usul ve esaslar takip edilmelidir. Zira, öncelikle işlenen verinin kişisel veri mi yoksa özel nitelikli kişisel veri mi olduğu hususunun tespit edilmesi ve buna göre verinin işlenmesinin sağlanması gerekmektedir.
Koronavirüs salgını ile yakından ilgili olan sağlık verileri ise kanunun açıkça yaptığı tanım uyarınca özel nitelikli kişisel veriler kapsamındadır. Bu doğrultuda işbu sağlık verileri ancak ve ancak ilgili kişinin açık rızasının var olması halinde işlenebilecektir. Kanun aynı zamanda sağlık verilerinin, kamu sağlığının korunması, koruyucu hekimlik, tıbbî teşhis, tedavi ve bakım hizmetlerinin yürütülmesi amaçlarıyla, ancak sır saklama yükümlülüğü altında bulunan kişiler veya yetkili kurum ve kuruluşlar tarafından ilgilinin açık rızası aranmaksızın işlenebilme ihtimalini de düzenlemiştir. Bu doğrultuda işverenler tarafından yalnızca iş yeri hekimleri aracılığıyla ilgili kişilerin sağlık verileri işlenebilecektir. Eğer ki işyeri hekimi bulunmuyor ise bu durumda sağlık verileri ancak kişinin açık rızası ile talep edilebilecektir.
Tüm güncel gelişmelerde ve Koronavirüs değerlendirme toplantısı sonrasında yapılan açıklamalarda görüleceği üzere, global olarak bir süre daha Koronavirüs salgını ile karşı karşıya kalacağız. Bu süreç içerisinde, hastalığın yayılmasının önüne geçilmesi ve gerekli önlemlerin alınması hususunda toplum olarak bilinçli bir şekilde hareket etmeliyiz. Bu zorlu süreç ancak ve ancak birlik içerisinde aşılabilir.